27 Aralık 2015 Pazar

“Kürt Halkı, Öz Gücüne Güvenen Mücadele Sürecine Girdi”

Diyarbakır’da toplanan DTK sonuç bildirgesinden ‘Demokratik özerk bölgeler’ oluşturulması kararı çıkarken, Demirtaş, toplantı sonrası Başbakan Davutoğlu’nun kendisiyle yapacağı görüşmeyi iptal etmesine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) sonuç bildirgesinden, ‘Demokratik Özerk Bölgeler’ teklifi çıktı. Bildirgeyi açıklayan DTK Eş Bbaşkanı Hatip Dicle, ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması gerektiğini söyledi. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da deklarasyonda ifade edilen çerçevenin Türkiye’de hakim bir yönetim biçimi haline gelmesi için ellerinden geleni yapacaklarını ve mücadele içinde olacağını söyledi. Demirtaş, Başbakan Davutoğlu’nun kendisyele yapacağı görüşmeyi iptal etmesini ise “Görüşmemek için bahaneler aranıyordu. Üslup meselesi basit bir gerekçe yapıldı. Yoksa aslında konuşamayacak durumda olduklarını, bir çözüm politikalarının olmamasından kaynaklı bir tutumdan kaynaklandığı görülüyor” dedi.
7
DTK’nın Diyarbakır’da 2 gündür devam eden olağanüstü kongrenin ikinci gününde, sonuç bildirgesi açıklandı. DTK Eş Bbaşkanı Selma Irmak’ın Kürtçe okuduğu ve 14 madde ile altı doldurulan sonuç bildirgesini DTK Eş Başkanı Hatip Dicle Türkçe okudu.
“KÜRT HALKI, ÖZ GÜCÜNE DAYANAN MÜCADELE SÜRECİNE GİRDİ”
İmralı’da yürütülen görüşmelerin sonlandırılıp, varılan mutabakatın yok sayılarak savaş kararı alındığı görüşünü savunan Hatip Dicle, PKK’ya dönük operasyonlarının başlatıldığını, en meşru demokratik taleplerinin şiddet yöntemleriyle bastırılmaya çalışıldığını söyledi. Bunun sonucunda bazı il ve ilçelerde halk meclislerinin ‘özyönetim’ kararı alındığını belirten Dicle, şöyle dedi:
“Özyönetim ilan edilen yerlerde bir yıldır sakız gibi çiğnenen kamu güvenliği adı altında seçilmişlere, sivil halka, siyasetçilere ve gençlere yönelik tutuklama ve infazlara yönelmesi, özyönetim alanlarını hendekler ve barikatlarla savunma durumunu ortaya çıkarmıştır. Bugün, sorunu hendeklere sıkıştıran ve bunun üzerinden geliştirilen devlet terörünü meşrulaştıran politikalara karşı halkımızın geliştirdiği meşru direniş, özünde kendi kendini yerelden yönetme, yerel demokrasiyi inşa etme talebi ve mücadelesidir. Kürt halkının hukuki, siyasi ve statü talebi kabul edilmediği için Kürt halkı da kendi öz gücüne dayanan bir mücadele sürecine girmiştir. Bu mücadele toplumsal sorun üreten iktidarcı, merkeziyetçi ve erkek egemen yönetim anlayışlarına alternatif olarak demokratik siyaset anlayışını, yönetim modelini ve sistemini benimseyen, toplumsallığı ve birlikte yaşamı, Kürt sorununun siyasi statü temelinde demokratik çözümünü esas almaktadır. Bu da, sorunun esas olarak bir demokrasi ve özgürlük sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. Demokrasi ve özgürlük talepleri özünde siyasi statü talepleridir. Çözümü de siyasi müzakere zemininde olmalıdır. Bu nedenle, yaşadığımız bütün sorunların aşılabilmesi için diyalog ve müzakere kanallarının yeniden devreye girmesi önemlidir. Bunun için de, Kürt halk önderi sayın Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanmasını, sürecin sağlıklı ve istikrarlı yönetilebilmesi için zorunlu görmekteyiz.”
7a
Demokratik özerkliğin içeriğini doldurarak önümüzdeki günlerde, kamuoyuna deklere edeceklerini anlatan Dicle, “Bu açıdan daha önce DTK’nin kamuoyuna sunduğu, HDK, DBP ve HDP’nin de programlarına aldığı demokratik özerkliğin içeriğini doldurarak kamuoyuna deklare etmek istiyoruz. Böylece özyönetim ilan eden halkımızın amacı ne, ne istiyor? Soruları daha iyi anlaşılacaktır” dedi.
Hatip Dicle, Türkiye’nin tarihsel geçmişine, çok kültürlü ve çoğulcu toplum yapısına, kalabalık nüfus ve büyük coğrafya gerçekliğine en uygun yönetim modelinin demokratik özerklik olduğunu rasyonel düşünen herkesin kabul edeceğini söyledi.
“TOPLUMUN KENDİ SAVUNMASI ELZEM”
DTK’nın olağanüstü kongresinde, özyönetimin içeriğinin doldurularak sahiplenilmesi, savaş ve şiddet politikalarına karşı bireyin ve toplumun kendi öz savunmasını almasının meşruluğunu, toplumsal inşa sürecinin de eşzamanlı ele alınarak hayata geçirilmesinin elzem olduğu kararı alındığını kaydeden Hatip Dicle, şöyle konuştu:
“Katliam ve halkı sindirme amaçlı gerçekleştirilen bu saldırılar sonucu hem ölümler, yaralanmalar yaşanmakta, hem de kentlerde tarihi-kültürel miraslarımız, ibadet yerlerimiz yakılmakta ve yıkılmaktadır. Kürt halkı da hem özyönetimin ilan edildiği yerlerde, hem de bulunduğu her alanda direnişini giderek büyütmektedir. DTK olarak halk meclislerinin ilan ettiği özyönetim ilanlarını ve halkımızın her alanda yürüttüğü bu haklı ve meşru direnişi sahipleniyor; Kürt halkının ve tüm Türkiye halklarının bu direnişlere katılmasını ve destek vermesini demokrasi ve özgürlük mücadelesi gereği olarak görüyoruz. Şu anda yaşananlar AKP hükümetinin gösterdiği gibi hendek ve barikat sorunu değil, demokrasi sorunudur. AKP’nin saldırgan politikası ise halkın iradesini ve yerel demokrasiyi tanımayarak halkın özgür ve demokratik yaşam iradesini kırmaya yöneliktir. Var olan gerilim ve çatışmalar ancak demokratikleşme zihniyeti ve çözüm yaklaşımıyla ortadan kaldırılabilir. Kürt sorunu gibi temel bir sorunun çözülmemesinin, direnişin derinleşerek büyümesine yol açacağı aşikardır. DTK genişletilmiş olağanüstü genel kurulu; yaptığı kapsamlı tartışma ve değerlendirmeler neticesinde, özyönetimin içeriğinin doldurularak sahiplenilmesini, savaş ve şiddet politikalarına karşı bireyin ve toplumun kendi öz savunmasını almasının meşruluğunu, toplumsal inşa sürecinin de eşzamanlı ele alınarak hayata geçirilmesinin elzem olduğunu karara bağlamıştır.”
“ÖZYÖNETİM İLANLARI, DEMOKRATİKLEŞTİRME ADIMLARIDIR”
Kürt sorununun, demokratik özerklik çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesinden ayrı ele alınamayacağını savunan Dicle “Özyönetim ilanları kesinlikle Türkiye’yi de demokratikleştirme adımlarıdır; Yerinden yönetimi sağlayan yasal demokratik adımların atılmasını da tüm Türkiye halkları açısından gerekli ve doğru bir adım olarak görüyoruz” dedi.
Hatip Dicle, demokratik özerklik, özyönetimler ve yerel demokrasi açısından spekülatif tartışmaların son bulması için Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik şartındaki çekincelerin kaldırılması yanında, aşağıda belirteceğimiz demokratik özerklik sorumluluk alanlarının tespiti çerçevesinde sadece Kürt sorununun değil; siyasi, toplumsal ve idari birçok sorunun çözümüne kapı aralayacağına inanıyoruz” diye konuştu.
İŞTE 14 MADDELİK BİLDİRGE
DTK genişletilmiş olağanüstü genel kurulunda alınan kararlarla ilgili Hatip Dicle tarafından açıklanan 14 maddelik sonuç bildirgesi şöyle:
“1- Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması.
2- Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye’nin yeni demokratik Anayasası’nın temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi. Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi.
3- Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması. Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulması.
4- Özerk bölge ve kentlerde şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin, farklı halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımının sağlanması.
5- Demokrasinin derinleşmesi, kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve özyönetim kademelerinde eşit temsilinin tanınması. Kadınların ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar kurabilmesi; kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların tamamen kadın meclislerinin onayından geçmesi. Kadının her alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınması.
6- Gençliğin karar mekanizmaları ve özyönetim organlarında yer alması. Bu açıdan gençliğin her alanda özgün örgütlenmesi ve karar mekanizmalarına özgün kimliğiyle katılmasının sağlanması.
7- Her kademede eğitimin özyönetimlere bırakılması. Türkçenin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olması. Eğitim müfredatında genel müfredat dışında yeni demokratik anayasa, evrensel değerler ve insan hakları çerçevesinde yerelin tarihi, kültürel ve toplumsal özgünlükleri ve ihtiyaçları temelinde müfredata eklemeler yapılması. Türkçenin yanında yerel dillerin de resmi dil olarak kabul edilmesi.
8- Dil, tarih ve kültür alanında her türlü çalışma yapabilmek. Aynı zamanda İnanç ve ibadet hizmetleri sunan kurumların özerk kurumlar olarak örgütlendirilmesinin sağlanması.
9- Bütün düzeylerdeki sağlık ve tedavi hizmetlerinin özerk yönetimlerce sunulabilmesi.
10- Yargı Sistemi ve Adalet Hizmetlerinin Özerk Bölge Modeline göre yeniden düzenlenmesi.
11- Toprak, Su ve Enerji kaynaklarının Ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi,denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisinin Özerk Bölge Yönetimine verilmesi.Öz yönetimin tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel demokratik anayasa ilkelerine ters düşmeden her türlü üretim ve işletme birimleri oluşturma,bu tür toplumsal ve bireysel girişimleri destekleme, teşvik etme,hibe desteği sunma yetkisine sahip olması.
12- Özerk Bölgenin yönetim alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunması ve denetimini sağlaması. Trafik hizmetlerinin merkezi trafik kurumları ile uyumlu halde yerel yönetim organları denetimindeki birimlerce yürütülmesi.
13- Yukarıda belirtilen hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin Özerk Bölge Yönetimine devredilmesi ve kadın odaklı bütçelemenin esas alınması; merkezle ve diğer yerellerle varılacak anlaşmalara ve hakkaniyet ilkelerine bağlı olarak bazı vergilerin özyönetim birimleri tarafından toplanması. Merkezin yerelden topladığı bütün vergi gelirlerinden yerele pay verilmesi. Merkezin bölgelerin gelişmişlik farkını giderecek şekilde gerekli tedbirleri alması.
14- Özerk Bölge Yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması, bu birimlerin Anayasal kurallar çerçevesinde ihtiyaçlara bağlı olarak kurulmuş merkezi savunma ve güvenlik birimleriyle koordineli olarak çalışması.”
“DEKLERASYON, ÖNERİ VE ELEŞTİRİLERE AÇIKTIR”
DTK Eş Genel Başkanı Hatip Dicle, konuşmasının son bölümünde, 14 madde ile altını doldurdukları demokratik özyönetimi kararın tartışmaya, önerilere ve eleştirilere açık olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:
“Demokratik özyönetimlerin Türkiye’nin demokratik birliği ve halkların ortak geleceği temelinde gerçekleşmesini ve bu nitelikte demokrasiyi ve özgürlükleri güvence altına alacak demokratik bir anayasa yapılması zorunludur. Böyle bir anayasa tüm toplumsal kesimler, farklı etnisiteler ve inanç toplulukların özgür ve demokratik yaşama kavuşması açısından da vazgeçilemez önemdedir. Yalnızca bir halkın, bir kesimin, bir topluluğun özgür ve demokratik yaşamını sağlayan ama diğerlerine hak tanımayan bir anayasa, siyasal ve toplumsal bir sistem düşünülemez. Demokratik özerklik mücadelemiz Kürtler için olduğu kadar, Türkler ve tüm diğer etnisiteler, inanç toplulukları, dışlananlar, ezilenler, ihmal edilenler için de bir demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. Bu deklarasyon dinamik bir tartışma ve uzlaşma arayışıdır. Öneri ve eleştirilere açıktır. “
Bu çerçevede çatışmalara son verilmesini isteyen Hatip Dicle, “Türkiye’nin demokratikleşmesi, siyasi çözüm yolunun açılması için, Türkiye’nin bütün demokratik ve toplumsal özgürlük güçlerini, siyasi partileri, şahsiyetleri, kanaat önderlerini, inanç toplulukları ve kurumlarını Kürt halkının yürüttüğü meşru ve haklı mücadeleye ve taleplerine destek vermeye davet ediyoruz. Kürdistan’daki bütün toplumsal kesimleri ve siyasi partileri ulusal birlik ruhuyla halkımızın yürüttüğü direnişe sahip çıkmaya; dünya halklarını ve kurumlarını halkımızın meşru özgürlük talepleriyle dayanışmaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.
Dicle’nin konuşmasından sonra HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş da bir konuşma yaptı. Demirtaş, okunan deklarasyonun herkese hayırlı olmasını dilerken, “Yoğun bir mücadele, emek, tartışma sonucunda ortaya çıkmış, Türkiye ve Ortadoğu’da demokrasi adına çözüm herkes için önemli bir çerçeve sunan bir demokrasi manifestosu, bir yol haritası olarak tanımlayabileceğimiz bu deklarasyonu HDP olarak yürekten destekliyoruz” dedi.
7b
‘HDP ELİNDEN GELENİ YAPACAK’
HDP’nin bütün gücüyle bu deklarasyonda ifade edilen çerçevenin Türkiye’de hakim bir yönetim biçimi haline gelmesi için elinden geleni yapacağını ve mücadele içinde olacağını belirten Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Umut ediyorum ki bu deklarasyonun muhatapları, bu deklarasyonu yayınlayanlarla aynı ciddiyetle deklarasyona yaklaşacaklardır. Eleştiriye ve öneriye açık bu deklarasyon, çatışmaların sonlanması, mevzunun hendek ve barikat olmadığı, demokrasi sorunu olduğu noktasında tartışmaları ve mücadeleyi siyasi bir zemine çekme konusunda çok önemli bir fırsat sunuyor. İnşallah muhataplarımız bu ciddi deklarasyonu serinkanlılıkla dinleyip, okuyup aslında öz yönetimin, özerkliğin hepimiz açısından, birlikte yaşam açısından çok önemli bir fırsat sunduğunu göreceklerdir. Siyaset küskünlükler, kaprisler üzerinden yapılmaz. Ne olursa olsun konuşabilmektir siyaset. Biz HDP olarak bu noktadayız. DTK’nın deklarasyonda ifade edilen mücadele anlayışı ve öz yönetim çerçevesine bağlı kalarak bir siyasi mücadeleyi yürüteceğimizi belirtiyoruz.”
Demirtaş’tan sonra HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ile DTK bileşenleri siyasi partilerin eş genel başkanları da birer kısa konuşma yaptı.
“HALK, KİM SAVAŞ VE KANDAN BESLENİYORMUŞ GÖRMÜŞ OLDU”
Tören sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Demirtaş, “Siyaset eğer konuşarak çözmeyi başaramıyorsa, söyleyebilecek sözleri yoksa tıkanmış demektir. Hiç öyle bahane aramalarına gerek yok. Bir çözümsüzlük politikası, şiddet politikası, tankla, topla terbiye etme politikası hayattayken, söyleyebilecek sözler yok. Ama biz kin ve öfke üzerinden, kızgınlık, intikam üzerinden siyaset yapmıyoruz. Biz, diyalog ve müzakere kapılarının her zaman açık olması gerektiğini ifade ediyoruz. Siyasette bunun için varız” dedi.
Selahattin Demirtaş, kendilerine karşı kullanılan üsluba, hitaba bakılırsa, hiç kimsenin birbiriyle konuşmaması gerektiğini söyledi. Demirtaş, Başbakan Davutoğlu’nun kendisiyle yapmayı planladığı görüşmeyi iptal etmesine ilişkinse şunları söyledi:
“Her gün ayrı hakaretlerle, küfürlerle karşılaşan bir parti olmamıza rağmen, sırf halkımız acı çekmesin, ölümler dursun, siyasetçiler olarak görevimizi yerine getirelim diye mümkün olduğunca esnek davranıyoruz. Biz, ne askerin, ne polisin, ne PKK’linin, ne sivilin ölmemesi için siyasetteyiz. Onların sorumluluk ve vebalini taşıyoruz. Öyle, ‘küstüm oynamıyorum’ gibi tavırlarla bu ülke yönetilemez. Bu ülkeye yazık. Umut ediyorum ki, herkes şu anda, kim diyalogdan yana, kim savaş ve kandan besleniyoru görmüş oldu.” 
“GÖRÜŞMEMEK İÇİN BAHANE ARIYORLARDI”
Bir gazetecinin, “Görüşmelerin kaçak çaydan kaynaklı iptal edildiğine inanıyor musunuz?” sorusuna Demirtaş, “Hayır, öyle şey olur mu? Görünen o ki zaten, görüşmemek için bahaneler aranıyordu. Üslup meselesi basit bir gerekçe yapıldı. Yoksa aslında konuşamayacak durumda olduklarını, bir çözüm politikalarının olmamasından kaynaklı bir tutumdan kaynaklandığı görülüyor” diye cevap verdi.
Bundan sonra nasıl bir yöntem belirleyecekleri konusundaki başka bir soruya Demirtaş, “Biz işimize bakacağız. Bizim derdimiz çözümdür. Her konuda çözüm için mücadele ediyoruz. Biz AKP ile var olmadık, AKP ile bitmeyeceğiz. Bizim meşruiyetimizin kaynağı AKP değil. Parlamentonun 3’üncü büyük grubuyuz. Mücadelemizi de sürdürüyoruz” yanıtını verdi.
Başka bir gazetecinin, “Bundan sonra Türkiye’yi nasıl bir süreç bekliyor?” sorusu üzerine de Demirtaş, şunları söyledi:
“Biraz önce deklarasyonu gördünüz. Bu çerçevede biz mücadelenin siyasal zeminde güçlenerek, devam etmesi gerektiği yönünde beyan ortaya koyduk. Ama ısrarla tankla, topla, bebekleri bile öldürüp, bunun üstünü psikolojik bir savaşla örtecek bir zihniyet olursa, biz de elimizdeki bütün imkanlarla zulme karşı direniriz. Seçim bizim değil, seçim hükümetindir. Hükümet savaşı seçtiği müddetçe, her canlı kendini savunmakla mükelleftir, zorunludur, sorumludur. Tercih hükümetin tercihidir. Halk barış istiyor, hükümet savaşı istiyor.”
DHA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder